Hüküm Dergisi Makaleler

Hak yolunda mücâdele eden Âşıklar ve Fikirleri Ölmez

Hak yolunda mücâdele eden Âşıklar ve Fikirleri Ölmez

İnsanın bir hal babası olur bir de bel babası. Benim bel babam Üstad Kadir Mısıroğlu’na Almanya’daki gurbet yıllarında ve memlekete yeniden avdetinde “alâ kadri’l-imkân” hizmet etmiş olan ve bu muhabbetin neticesinde bir şeref nişanesi olarak taşımakta olduğumuz “MISIROĞLU” soyadını verdiği, Üstadın tâbiriyle “kara gün dostu” Muhted (Karasoy) Mısıroğlu ‘dur.Hal babam ise 15 yıldır hizmetinde bulunduğum ve bana “mânevî evlâdım” diyerek beni bahtiyar eden Muazzez Dâvâmızın Kılıçlaşan Kalemi Üstadım Kadir Mısıroğlu’dur.

Merhum Üstad ile kaç senelik bir teşriki mesainiz oldu. Bu zaman zarfında müşahade ettiklerinizden hareketle sizce Kadir Mısıroğlu kimdir?

Üstadımız ile teşriki mesaim 1990 yıllarına dayanmaktadır. Babamdan dinlediğim ve sonradan da Üstadımızdan teyit etmiş olduğum şöyle bir hâdise cereyan etmiş o yıllarda; “Üstadımız Almanya’da gurbet hayatı yaşarken bizi ziyarete gelmiş, o devirlerde ben 1 yaşındaymışım.  Üstadımız beni kucağına alarak “İnşaallah birlikte küfre karşı mücadele ederiz” diye dua etmiş. Bu samimi, ihlaslı duanın bereketi olsa gerek ki; bu hadiseden 14 yıl sonra Üstadım ile yeniden bir araya geldim ve vefatına kadar (bu yıl itibariyle) tam olarak ömrümün yarısını onun rahle-i tedrisinde, hizmetinde geçirdim. ELHAMDÜLİLLAH.

Üstad, dâvâsına samimiyetle inanmış ve bu uğurda gözünü karartmış cesur bir mücadele ve fikir adamı idi. Üstadımızın sohbetlerindeki hâli en küçük zerresine kadar İslam düşmanlarına karşı duyduğu düşmanlığın bir reaksiyonu idi. Sohbetlerin dışında da yine vakur idi tabi ama aynı zamanda da gayet hoşsohbet, güler yüzlü, espriler yapan çok anlayışlı, yürüyen bir kütüphane misali bir kimse idi. Yeri doldurulması çok zor olan bir mümtaz şahsiyet idi. Yahya Kemal Beyatlı ifadesiyle;

“Ezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine, Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine”

Üstad’ın mesaisine şahit olanlardan birisi olarak bir gününü nasıl hülasa ederdiniz?

Üstadımız Pazar günleri hariç her gün bir devlet memuru misali sabahları gelir akşam geç saatlere kadar Vakfımızdaki odasında bulunurdu. Vaktinin çoğunu hepimize miras bıraktığı eserlerini te’lif etmekle geçirirdi. Gelen talebeler, dostlar olduğunda da suallerine cevap verir, muhabbet ederdi.

Üstad yalnız bir tarihçi değildi şüphesiz. Yaptığı aslında daha çok Fıkhu’t Tarih idi. Tarihten hareketle zamanı iyi okuyan ve istikbale dair sağlam mülahazaları olan birisiydi. Zira zaman da onu bir çok mevzuda haklı çıkardı. Size göre Müslüman gençliğin nazarında Üstad’ı farklı kılan nedir?

Üstadımız hayatta olsaydı bu suale “Ben tarihi devamlılık şuuruna istinaden ve kader perspektifi nokta-i nazarından baktığımdan ötürü bazı hakikatleri önceden sezebiliyorum” derdi. Nitekim Komunizm’in yıkılacağını yıkılmadan 20 yıl evvelinden söylemiş hatta “Moskof Mezalimi” adlı eserinde kaleme almıştır. Yine aynı şekilde 15 Temmuz hadisesinin ve Dinlerarası Diyalog İhanetinin failleri Fethullah Gülen ve ekibini 1994’den bu yana teşhir eden ilk şahıslardan biri olmuştur . Yakın tarihimize dair gizlenmiş birçok hadiseyi de yine vesikalarıyla ortaya koyan korkusuz bir tarihçimiz idi Üstad Kadir Mısıroğlu.

Üstadımız herkesin söylemek istediği ama söyleyemediği şeyleri haykırdığı için yani,  “Amme-i Müslimin’in sesi” olduğundan ve bu hitabetleri cesurca ve vesikalarıyla yaptığından ve yine bütün bunları yaparken bir İslami çizgide (Ehl-i Sünnet çizgisinde) hareket ettiğinden ötürü “İslamcı Gençlik” için tam manasıyla bir mücâdele, fikir ve dava adamı olmuştur. Üstadımızın öne çıkan en bariz vasfı; Cesareti, vesikasız konuşmuyor olması ve Kader Perspektifi nokta-i nazarıyla yaptığı tespitleri idi.

Üstad; mücadeleci, hakikat namına bedeller ödemiş, kınamalara aldırış etmeyen ve sözü eğip bükmeyen bir şahsiyet olarak temayüz etti hayatımızda. Siz sesinin bu derece gür çıkmasını sağlayan en mühim saikler olarak neleri gösterirdiniz?

En büyük saik bence; tam manasıyla davasına inanmış bir adam olmasıydı. Üstad İslam’ın tek dünya görüşü olduğunu ve ondan başka bir sistemin olamayacağını müdafaa ederdi hep. Kelime-i tevhidin “La”sı ile meşgul idi daima. İslam düşmanlarına karşı göğsünü hep siper etmiş ve hepsine hadlerini bildirmiştir. Kısaca İmanı sağlam, İslam’ı tam manasıyla kavramış ve yaşamış olan bir kimse olduğundan en küçük zerresine kadar hissediyordu doğru yolda olduğunu. Üstad hep şu prensiple hareket ederdi: “İslamı müdafaa yolunda, çekilen her cefa, görülen her zarar kârdır, ahiret inancı olanlar için” nitekim hayatına da bakılacak olursa hep harp meydanlarıydamış gibi yaşamış ve dünyaya geldiği Ramazan ayında yeniden dünyaya veda etmiştir.

Sürekli en galiz küfürlerle ona saldırdıran muarızları karşısındaki tavrını derslerinden biliyoruz Üstad’ın. Pek ehemmiyet vermezdi. Lakin en son yapılan “Yunan Dostu” iftirası Üstad’ı pek bir üzmüş gibi gördük biz. Öyle miydi?

Üstadımız üzülmekten ziyade tekzip ettiği şeylerin her defasında karşısına çıkmasından ötürü artık bıkmıştı bu gibi şeylerle uğraşmaktan. “Yunan Dostu” iftirasını atanlar kısa don ile gezerken üstadımız “Türk’ün Siyah Kitabı: Yunan Mezalimi” adlı eserini kaleme almış ve birçok devlet erkânından ve milleten takdirler toplamıştır. Bu iftirayı atanlar kendi kara mazilerine baskınlar önce, hanımlarını, kızlarını Yunanlıların kollarına takanlar onlar, Yunanlıların Nobel’e aday göstermek istedikleri şahıs yine o cenahın bir numarasıdır ve daha nice herzeler… Üstad bu ve benzeri güruhlar için hep şu sözünü söyler: “İstediğiniz kadar havlayın, Fino köpekleriyle işim yok benim.” ve yoluna devam ederdi.

Merhum Üstad inşallah sadaki cariyesi olacak birçok eser geride bıraktı. Yazmayı düşündüğü yeni kitapları ya da hayata geçirmeyi çok arzuladığı bir projesi var mıydı?

Üstadımız “benim eserlerim bir kırık vazonun parçaları gibidir, doğru parçaları doğru yere koyarsanız asıl tablo ortaya çıkar” derdi hep. Üstadımız hizmetini tam manasıyla ifa etmiş bizlere sadece parçaları birleştirmek ve hakikatin tellallığını “ala kader’il imkân” yapmak kalıyor. Vefaat etmeden önce bitirdiği bir eseri var, son okumalarını ve tashih işlemlerini yaptıktan sonra inşallah yayınlayacağız o eserini.

Son olarak Üstadın son zamanlarında ahvali nasıldı. Umama matuf bir vasiyeti ya da sizlere söylediği ve paylaşmakta bir beis göremeyeceğiniz birşey var mıdır?

Üstadımızın son iki yılı tedavisi sebebiyle hep evi ile hastane arasında geçti. Bu vetirede hususi istekleri, talepleri, emirleri oldu tabi bizden, onlar bizde saklı inşaallah.

Son demlerinde bir dua yağmuru vardı üzerinden elhamdülillah bunun yansımasını yüzünde, vücudunda görmek de mümkündü. Cenâb-ı Hak onu bir Ramazan ayının Kadir Gecesinden dünyaya getirdi ve yine bir Ramazan ayında yanına aldı. Kimse ye’se kapılmasın sakın Üstadımız halen eserleriyle, sohbetleriyle aramızdadır, hak yolunda mücadele eden ÂŞIKLAR VE FİKİRLERİ ÖLMEZ.

Bütün okuyuculardan Üstadımızın ruhu için bir fatiha-i şerif istirham ediyorum.

ve minallahi’t-tevfik

Nurullah Mısıroğlu


Nurullah Mısıroğlu

Web Site – Facebook – Instagram – Twitter