Aktüel Makaleler Makaleler

Müsâdere Usulü Nedir, Nasıl Tatbik Edilir(di)?

Müsâdere Arapça bir kelime olup lügatlerde, “suçlu bir kimsenin malının hükümetçe padişah adına zapt edilmesi; ya da kanunen yasaklanmış olan eşya ve mallara yine kanuna uygun olarak el konulması[1] şeklinde açıklanmaktadır. Hukuk literatüründe ise lügat anlamına uygun olarak “işlenen bir suçun karşılığı olarak suçlunun mal varlığının bütünü veya bir kısmı üstündeki mülkiyetine son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal karakter gösteren bir teşekküle devredilmesidir.[2]

Müsâdere usulü hem batıda hem de doğuda kullanılan bir ceza türü idi. Mesela Eski Yunan ve Roma hukukunda müsâdere usulü yer almıştır. Misal 1789 Fransız İhtilalinde soyluların el konulan arazileri parsellenerek halka satışa sunulmuştur. Buna benzer misaller çok…

Türk devletlerince mesela Hunlar döneminde hırsızlık yapanların evlerindeki bütün mallar töre gereğince müsâdere edilirdi.[3] Yine aynı şekilde Göktürklerde suçlunun, çaldığı eşyanın on mislini ödemesi gerekiyordu[4]. Müsadere usulünü, Eyyûbîler, Gazneliler ve Selçuklular gibi birçok Türk – İslâm Devleti ile Moğollar zamanında da sultanların otoritesini tehdit edebilecek derecede güç kazanan siyasî oluşumları etkisiz hale getirmek, hazineye gelir sağlamak, isyan, isyana teşebbüs, vatana ihanet, kati, yağma, rüşvet gibi ağır cürümleri cezalandırmak maksadıyla uzun bir müddet uygulanmıştır. Bu uygulama daha çok siyasal güç ve servet sahibi olan devlet ricalini hedef almaktaydı.

İslam hukukuna göre müsâderenin uygun olup olmadığı tam netlik kazanmamış olsa da fakihlerin büyük bir kısmı şu noktada ittifak etmişlerdir “İslâm düşmanlarıyla birleşmek suretiyle Müslümanlara ihanet edenlerle[5] gayrimeşru yollarla beytülmalden servet edinenlere ait mal varlığının askere ve sefere tahsis edilmek üzere müsâderesine cevaz vermişlerdir.”[6]

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerine kadar olan vetirede müsâdere usulü tam manasıyla sistematik bir şekilde uygulanmıyordu. Fatih hazretleriyle birlikte bu usul bir sisteme bağlanarak yeniden uygulamaya konulmuştur. Osmanlı devletinin kuruluşundan itibaren Padişahlar (Sultanlar) Osmanoğulları, kadı, beylerbeyi, vezir ve vezir-i âzamlık gibi yüksek mertebelerde de Çandarlı ailesi yerleşmişti. Çandarlı Halil Paşa, Fatih hazretleri tarafından mimlenmişti, sebebi de Çandarlı Halil Paşa’nın Fahr-i Kâinat efendimizin hadis-i şeriflerine nail olmak ümidiyle Fatih’in teşebbüs ettiği İstanbul’un fethine karşı çıkmış olması ve Çandarlı’nın Fatih Sultan Mehmed’in iki defa babası II. Murad lehinde beyanatları doğrultusunda tahttan indirilmesinden ötürüdür. Bu denli bir güce sahip olan birinin Padişahın etrafında olmasının ne kadar tehlikeli olduğunun farkında olan Fatih bu çift başlılığı ortadan kaldırmak maksadıyla müsâdere usulü ile hem Çandarlı’nın gücünü (mal varlığını, makam ve mevkiini) elinden almış ve Çandarlı Halil Paşa’yı mimlemiş olduğu sebeplerden ötürü (bazı iddalara göre İstanbul’un fethine muhalif olma sebebinin Bizans İmparatoru’ndan aldığı rüşvetler olduğu, dolayısıyla da düşmanla işbirliği yapmak suretiyle devlete ihânet etmiş olduğu gerekçesiyle) îdam ettirmiştir. Askerlerin Çandarlı’ya olan muhabbetlerinden ötürü çıkabilecek bir hadiseyi önlemek maksadıyla Çandarlı’nın idamı makamından hal edildikten 40 gün sonra olmuştur.

Günümüz

Reis-i Cumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın Yâverleri FETÖ[7]’ne (PİÇ[8]’ne) mensup idi. Reisin yapmaya çalıştığı şeylere engel olmaları ve yapmak istemediği şeyleri yapmaları ve bunu sanki Devlet talimatıyla yapmış gibi göstermeleri de aynen Fatih devrindeki hâdise gibi. İki hâdise arasındaki benzerliği görebiliyor musunuz?

Müsâdere usulüne fakihler “İslâm düşmanlarıyla birleşmek suretiyle Müslümanlara ihanet edenlerle[9] gayrimeşru yollarla beytülmalden servet edinenlere ait mal varlığının askere ve sefere tahsis edilmek üzere müsâderesine cevaz vermişlerdir[10]” demiştim yazımın başlarında. Bu durumda yıllarca din-i mübin-i İslâm’a soktukları, sokmaya çalıştıkları sapıklıkların, fitne ve fesadın ardından son olarak da 15 Temmuz Hâdisesi ile birlikte hâinlikleri ayyuka çıkmış olan FETÖcuların (PİÇlerin) yukarıda fakihlerle ilgili zikrettiğim cevap doğrultusunda, mal varlıklarının “Devletimize helâli hoş” olduğu anlaşılmıştır herhalde FETÖculara (PİÇlere) karşı uygulanan bu müsâdere usulüne karşı çıkanlar tarafından. Şunu unutmamalı; bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp, haa eğer sizde hâin değilseniz bundan sonra susar ve bu OHAL vetiresinde en ehemmiyetli vatandaşlık vazifelerimizden biri olan FETÖcuları (PİÇleri) deşifre etmeğe başlar ve devletimize destekte bulunursunuz.

[1] Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 1995; Feric Develioğlu, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1984; A. Yeğin – A. Badıllı – H. İsmail-Î. Çalım, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, İstanbul 1981.

[2] “Müsâdere”, Meydan Larousse, IX, s. 154.

[3] C. Türkeli, “Hunlarda İnsanî Değerler ve Hukuk”, Türklerde insanî Değerler ve insan Hakları, I, İstanbul 1992, s. 86.

[4] Ömer Lütfı Barkan, “Türk Hukuk Tarihine Giriş”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 14 (Nisan 1986), s. 15; Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987, s. 15.

[5] A. S. Sıddıkî, İslâm Devletinde Malî Yapı (Terc: R. Özden Ören), İstanbul 1968, s. 137.

[6] M. Cavid Baysun, “Müsâdere”, ÎA, VIII, s. 669.

[7] Fethullahçı Terör Örgütü

[8] Paralel İhanet Çetesi

[9] A. S. Sıddıkî, İslâm Devletinde Malî Yapı (Terc: R. Özden Ören), İstanbul 1968, s. 137.

[10] M. Cavid Baysun, “Müsâdere”, ÎA, VIII, s. 669.

Nurullah Mısıroğlu

25.08.2016


Nurullah Mısıroğlu

Web Site – Facebook – Instagram – Twitter